Anahtar Kelimeler: CAS, karmaşıklık, direnç, tedarik zinciri, simülasyon
Bağlantı: https://dergipark.org.tr/tr/pub/muhendismakina/issue/83847/1461058
* Yeni nesil tahminsiz dinamik stok yönetimiyle stokları azaltarak bulunurluk sağlayın. * Gününde teslim edin. * Nakit akışınızı iyileştirin. * SCAI>TECH.
Anahtar Kelimeler: CAS, karmaşıklık, direnç, tedarik zinciri, simülasyon
Bağlantı: https://dergipark.org.tr/tr/pub/muhendismakina/issue/83847/1461058
ÖZ: Tedarik zincirleri artan değişkenlik ve belirsizlikten olumsuz etkilenmektedir. Çalkantılı piyasalarda üretim ve stok yönetimi için deterministik-doğrusal-itme tabiatlı MRP (Material Requirement Planning) yöntemleri beklenen performansı karşılamakta zorlanmaktadır. Bu zorluğu aşmak üzere Dinamik-çekme tabiatlı Talebe Duyarlı MRP (DDMRP-Demand Driven Material Requirement Planning) yöntemi önerilmiştir.
Bu çalışmada Goldratt Research Labs tarafından AnyLogic üzerinde hazırlanan Hannah’s Shop paket simülatörüyle değişkenlik olmayan ideal şartlarda, farklı ölçülerde değişkenlik içeren şartlarda, mevsimlik dalgalanma ve tedarik kapasite kısıtlarıyla 4 farklı kategorideki 10 ürün için MRP tabanlı min/maks ve ekonomik sipariş miktarı (EOQ-Economic Order Quantity) politikalarıyla Talebe Duyarlı MRP arasında operasyonel ve finansal kriterlerde kıyaslama yapılmıştır.
Simülatör denemelerinde değişkenlik artarken DDMRP yönteminin, EOQ ve min/maks yöntemlerine göre daha yüksek performans sağladığı gözlenmiştir. Ancak sık sevkiyat gerektirmesi nedeniyle kaynak kısıtları görülebilecektir.
DDMRP yönteminin hammadde veya mamul stok yönetimi için Tedarik Zincirinin bir kısmı veya tamamında kullanılma potansiyeli vardır. Özellikle çalkantılı piyasalarda ve stok tutma kapasitesi veya bütçesi sınırlı olan KOBİ’lerde stok yönetim stratejisi belirlemeye yardımcı olacaktır.
Kullanılan simülatör sektör uygulamacılarına mevcut iş ortamlarına en yakın kurguya benzeterek EOQ - min/maks yöntemleriyle DDMRP yöntemlerini karşılaştırma fırsatı vermektedir. Yöntemin tekrarlanabilir olması, pandemi ve tedarik zinciri kırılmaları sonrasında görülen kıyaslama yapma ihtiyacını karşılayacaktır.
Anahtar Kelimeler: MRP, DDMRP, Ekonomik Sipariş Miktarı, Stok Yönetimi, Tedarik Zinciri Yönetimi, Simülasyon
JEL Sınıflandırması: M11
Bağlantı: https://dergipark.org.tr/tr/pub/yonveek/issue/83582/1286214
XR (Extinction Rebellion) - Yok Oluş İsyanı. En büyük destekçilerinden biri Greta Thunberg olan harekettir, acil durumun ikrarıdır. Bazı devletler çevre ırkçılığı - ekofaşizm tepkisi verecektir. Sistem bakışıyla ele alınmalıdır. Sürekli büyümeyi dayatan bu sistemi d e ğ i ş t i r m e l i y i z. Küresel Kuzeyin, sömürgeci eğilimi bırakıp Küresel Güneyle dayanışma içinde hareket etmesi gerekiyor.
Giriş
Biyoçeşitlilik bozulup örneğin böcekler yok olduğunda besin zinciri boyunca önce bunlarla beslenen sürüngen ve kuşlar, sonra onlarla beslenen diğer türler derken insana kadar tüm canlı türleri yok olma tehdidi altındadır.
Onbinlerce yıldan sonra toprak kalitesi bozuldu, küresel ölçekte yakalanan balık miktarı ilk defa azalıyor, okyanuslar ısınırken besin döngüleri/zincirleri bozuluyor, sıcaklık 3-4 derece yükseldiğinde deniz seviyelerindeki artışın 2 metreyi bulma ihtimali var (164 milyon insanın yaşadığı Bangladeş, New York-Amsterdam-Osaka gibi şehirler!). Himalayalardaki buzullar yenilenemediğinde sulama havzalarında kuraklık ve kıtlık görülebilir, böcekler kaybolduğunda polen/tozlaşma doğal döngüsü bozulacaktır. Yoğun nüfuslu bölgelerdeki ekolojik felaketler göçlere - savaşlara gebedir. Eşitsizlik/adaletsizlik kırılganlığı artırmaktadır.
Temiz enerji, döngüsel ekonomi, yeşil büyüme, teknoloji, ... tek başına çözüm değildir, asıl sorun "büyümek için büyümeye zorlayan KAPİTALİZMdir".
Çözüm degrowth (küçülme): ekonomyi güvenli, adil ve hakkaniyetli bir şekilde canlılar dünyasıyla dengeli bir hale getirmek amacıyla aşırı enerji ve kaynak kullanımını planlı bir biçimde azaltmaya dayanan yaklaşımdır. Doğayla barışık yaşamın ontolojisine ANİMİZM deniliyor. Sadece ekonomik sistemi değil, dünya görüşümüzü de değiştirmeliyiz.
Kapitalizm: Bir Yaratılış Hikayesi
Homo Sapiens türü 300.000 yaşındadır, bu dönemin sanayi devrimlerine kadar geçen 299.000 yılında doğayla barışık (animizm) yaşandı, sanayi devrimi sonrası antroposen denilen insan türünün hakim olduğu döneme girildi.
Feodalizm dağılırken köylüler kendi kendine yeten-özgür-adil bir toplum oluşturdular. Ancak soylular ve kilise bundan rahatsız olunca ortak alan kullanımlarını silah zoruyla engellediler, etrafına çitler çekerek seçkinlere verdiler. Buna çitleme tabir ediliyor. Böylece kollektif kullanım ve yönetim altındaki geniş alanlar halktan alındı, toplum "mülksüzleştirildi". Artık yaşamak için bu alanlarda hayvan otlatamayan, tarım yapamayan köylüler mecburen işçi oldular. Buna Adam Smith "ilksel birikim (prime)" derken, Karl Marks "ilkel birikim (primitive)" dedi. İddia edildiği gibi gönüllü ve aşamalı bir dönüşüm değildi.
Avrupalı soylulara ve kiliseye bu yetmediğinde sanılanın aksine "keşif tutkusuyla" değil, papanın Portekiz ve İspanya arasında bölüştürdüğü dünya kavramına uygun olarak "zenginleşmek" için denizlere açıldılar. Kıymetli madenleri, pamuk-şeker gibi ticari hammaddeleri sömürgeci olarak sahiplendiler. Hammadde temini yetersiz kaldığında köle ticaretiyle emek temin ettiler.
Dolayısıyla bugünün gelişmiş ülkeleri (küresel kuzey) dünya kaynaklarını hor kullanarak-kirleterek, silah zoruyla emek-hammadde sömürüsü yaparak yıllar içinde sermaye birikimini sağladı. Ancak üretilen mallar için pazar ihtiyacı vardı ve böylece asimetrik ticaret kurallarıyla küresel güneydeki "gelişmekte olan ülkeler" kullanıma açıldı (sömürgecilik 2.0).
John Locke (1689)'a göre üretim artışı refah getirecektir ve doğaya hükmedilmelidir. David Hume (1752)'a göre kıtlık varken yoksullar daha üretkendir. Francis Bacon (1561-1626)'a göre bilim, doğaya işkence ederek sırlarını öğrenmelidir ve doğa işe koşulmalıdır. Rene Descartes (1630)'a göre insan biriciktir, türlerin efendisidir ve diğer her şey maddedir, insanın hizmetindedir. Immanuel Kant (1700)'a göre önemli olan insandır, diğerlerine hiç bir sorumluluğumuz yoktur.
Yıkım Makinesinin Yükselişi
Teknoloji sadece emek ve sermaye verimini artırmaz aynı zamanda doğal kaynak kullanımını da artırır. Karl Marx'a göre insan ihtiyaçlarını karşılamak için üretir. Kendisinin üretemediklerini alabilmek için ihtiyacından fazla üretir, satar ve ihtiyacı olan diğer ürünü alır. Ürüne M(Meta) ve paraya P dersek bu ilişki M1 -> P -> M2 gibi yazılabilir.
Ancak kapitalizmde motivasyon ihtiyaç değil, paradır. Dolayısıyla para kazanabilmek için üretim yapılır, elde edilen para yeni üretimlerde kullanılarak tekrar paraya çevrilir, sürekli büyüme sağlanır. Bu da P -> M-> P' -> M' -> P'' -> M'' -> P'''.... döngüsüdür. Bir virüs gibi, doğal sınırı olmayan büyüme "kanserdir".
Kapitalizmin varlığı yıllık %3 gibi masum bir büyüme oranına bağlıdır. Ancak bunun bileşik faiz olduğunu ve üssel bir ilişki yarattığını unutmayın. 23 senede ikiye katlanır. Bu uğurda zorbalıkla çitleme, sömürgecilik, köle ticareti, neoliberalizm, sınırlı sorumluluk içeren Anonim Şirket, tüzel kişilik, borsa, hissedar, kısmi rezerv bankacılığı, kredi değerlemeleri,.... yapıldı, yapılacak..
Simon Kuznets GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) fikrini geliştirdiğinde bunun dengeli-adil bir ölçüm için yeterli olmayacağı uyarısını yapmıştı ama uyarısı görmezden gelindi. Örneğin ağaç diktiğinizde GSYH artmıyor ama ağacı kesip masa yaptığınızda GSYH artıyor! Yaşlı annenize evinizde baktığınızda GSYH artmıyor ama annenizi huzurevine bıraktığınızda GSYH artıyor!
Robert Kennedy (1968) "GSYH zekamızı, cesaretimiz, bilgeliğimizi, eğitimimizi, merhametimizi, ülkemize sadakatimizi (...) ölçmüyor, hayatı yaşamaya değer kılan şeylerin haricinde ne varsa onları ölçüyor". Çin'de Xi Jinping 2013 itibariyle artık GSYH nin ilerleme ölçeği olarak kullanılmayacağını ilan etti.
Küresel Kuzey'in, Küresel Güney'e iklim borcu vardır!
Küresel nüfus artışı güneydedir ancak iklim afetleri vb nedeniyle giderek artan ölümler de güneydedir. "Birkaç zengin ülkenin yarattığı aşırı salınımın yoksul ülkelerdeki milyarlarca insana zarar verecek olması bir insanlık suçudur ve bunu en açık biçimiyle dile getirebilmeliyiz."
Bizi Teknoloji Kurtarabilir mi?
Paris Anlaşması, gönüllülük esaslıdır. İmzalayan tüm ülkeler taahhütlerini gerçekleştirseler bile küresel ısınma artmaya devam edecek.
KYDEB (Karbon Yakalama ve Depolama Esaslı Biyoenerji) (BECCS-Bioenergy with Carbon Capture and Storage) için dünyanın dört bir yanında çok büyük fidanlıklar oluşturulacak, bunlar büyürken CO2 çekecek ve ardından kesilip yakılarak enerjiye dönüştürülecek, bacadan çıkan karbon toplanarak yer altına gömülecekti. Ancak bunun için dünyadaki ekilebilir arazilerin 2/3 ü gerekiyor!
Yenilenebilir enerjiye geçiş metal ve nadir toprak elementi madenciliğinde müthiş bir artış gerektiriyor, bunun da ciddi ekolojik ve toplumsal maliyetleri var. Dünya Bankası 2017 raporuna göre küresel enerjiyi yenilenebilir olarak karşılamak için gereken altyapıya 34 milyon ton bakır, 40 milyon ton kurşun, 50 milyon ton çinko, 162 milyon ton alüminyum ve en az 4.8 milyar ton demir gerekiyor.
Elektrikli arabalara geçmek yetmez, toplam araba sayısının azaltılması gerekiyor. Bataryalarda temel element lityum ve bir ton lityum elde etmek için iki milyon litreye yakın su tüketiliyor. Üstelik bu madenlerin önemli bölümü küresel güneyde ve sömürgeci dürtüsüyle küresel kuzey bu madenler için yıkıcı olma riski taşıyor.
Nükleer enerji santralleri, artan iklim afetleri döneminde büyük riskler taşıyor.
Hizmet sektörüne geçişle kuzeyde emisyon azldı ancak tüketim malları güneyde üretildiği için emisyonlar güneye aktarıldı. Hizmetten kazanılan parayla mal alındığı için üretim ve buna bağlı doğal kaynak kullanımı-kirlenme artmaya devam ediyor.
Jevons Paradoksu: teknolojiyle gelen verim artışı refah getireceiğne daha çok üretim-kar dürtüsüyle daha fazla enerji-malzeme-emek kullanımına yol açıyor.
Geri dönüşümde malın evsafı bozulur, dolayısıyla her defasında sıfır hammadde kulanımı ve enerji tüketimi gerekir. Geri dönüşüm için toplama ve döngüsel ekonomiye katılım çok düşük orandadır.
İyi Yaşamın Sırları
Eğitim ve toplumsal cinsiyet eşitliği "farkındalık" sağlamak için kritik önemdedir. GSYH'nın büyüklüğü, örneğin ortalama ömür gibi refah tabanlı parametrelerde olumlu etki etmeyebiliyor. Yüksek insani kalkınma seviyelerine yüksek GSYH olmaksızın ulaşılabiliyor.
Yüksek gelirli ülkelerin sürekli büyüme mücadelesi, eşitsizliği ve siyasi istikrarsızlığı artırıyor, aşırı çalışma ve uykusuzluktan doğan stres ve depresyon gibi sorunlara, kirlilik yüzünden yaşanan hastalıklara, diyabete, kalp hastalıklarına yol açıyor.
Easterlin paradoksu: Toplam yaşam memnuniyeti ve refah ölçeklerinin GSYH ile ilişkisi zayıfıtr.
Eşitsizlik azalınca ekolojik baskı da azalıyor. Kamu hizmetleri neredeyse her zaman özel sektördeki muadillerine göre daha az kaynak kullanıyor.
Önemli olan gelirin kendisi değil, gelirin "refah satın alma gücüdür".
Frantz Fanon (1960) devrimci bir fikir ileri sürdü: Avrupa'nın tükendiğini, Avrupalılar gibi olmaya çalışmanın boşa çaba olduğunu, önümüze koyulan ve güya bizi Avrupalı yapacak tüm kurum/uygulamalardan çıkmamız gerektiğini söyledi. Böylece sağlık hizmetlerini, eğitimi, su hakkını, barınmayı, sosyal güvenliği güvence altına alan sosyal ve kapsayıcı politikaları; toprak reformunu; gümrük vergileri ve teşviklerle yerli üretim desteğini; emeğin korunarak adil ücret-gelir paylaşımını; fosil yerine yenilenebilir ve daha az tüketilen enerji kaynaklarına geçişi işaret etti.
Bu söylenenlerin Mustafa Kemal Atatürk'ün devletçilik ve halkçılık ilkelerine benzerliğine dikkatinizi çekmek isterim.
Dünyadaki herkesin günlük 7,40 USD lik yoksulluk sınırından kurtarmak için gereken para on trilyon dolar ve bu parayı en zengin %1 lik kesimden aldığımızda onlar hala en zengin kesim olmaya devam ediyor...
Sabotaj iki ana şekilde gerçekleşiyor: Birincisi, küresel etkiler yerine şirket seviyesine “izole edilerek” ve ikincisi, gerçekten önemli olan eşik değerler yerine geçmişle ve daha dar içerikle kıyaslayarak… GRI (Global Reporting Initiative), ISSB (International Sustainability Standard Board), ESRS (European Sustainability Reporting Standards), SASB (Sustainability Accounting Standards Board), IIRC (International Integrated Reporting Council) kurumları kronolojik sırada değerlendirilmiştir.
GRI 2002 – Özgün sürdürülebilirlik (authentic sustainability): 1997 senesinde GRI kurulduktan sonra sürdürülebilirlik bağlamı kavramını getiren G2 versiyonunu 2002 senesinde yayınlamıştır. Önemli bir gelişmedir, küresel etkiyi esas alan eşik değerlere vurgu yapılmıştır. Olumlu bir adımdır.
GRI 2006 – Bağlamsal Önem (context-based materiality): 4 ana prensiple (önemlilik, paydaş katılımı, sürdürülebilirlik, tümlük) kapsam belirleyen G3 versiyonu yayınlanmıştır. Önemlilik sosyal-çevre etkisinin finansal etkiyle kıyaslanarak belirlenmesi istenmektedir. Firmanın raporlamasını içten-dışa (firmanın paydaşlar ve yakın çevresine etkileri) ve dıştan-içe (küresel konuların firmaya etkileri) bağlamında yaparak bütüncül (holistic) bir yaklaşım göstermesi beklenmektedir.
GRI 2011 – Sabotaj başlıyor (sabotage): GRI, G3.1 adıyla “masum” bir güncelleme yapmıştır. Ana kavram aynı kalmış gibi görünse de Önem Matrisi grafiğindeki yatay eksen değiştirilmiştir. Yatay eksen “Ekonomik – Çevre – Sosyal Etkilerin Önemi” yerine “Şirket için önemi” olmuştur. Artık firmalar gezegene etkilerini değil, kendi etraflarını düşünmekle yetinebilecektir. Bu sonun başlangıcıdır. Sustainable Brands Aralık 2011’de bu gelişmenin sakıncalarını açıklayan bir makale yayınlamıştır. Dahası Ford şirketi 2004-2005 sürdürülebilirlik raporunda, yani henüz GRI güncellemesi yapılmadan, bu yaklaşımdan söz etmiştir!? Nasıl bunu önceden bilebilirler diyebilirsiniz. Sebebi belki de Ford’un GRI ana kurucularından biri olmasıdır!
GRI 2013 – Görmezden geliş: Sürdürülebilirlik Bağlamı uygulaması için kılavuzluk yapmayı red ettiği G4 versiyonu yayınlanmıştır. Kamusal geri bildirimlerdeki itirazlar bu versiyonu durduramamıştır. Sürdürülebilirlik raporlamasının esaslarını belirleyen kuruluş bu konuda kılavuzluk etmek istememiştir!
IIRC 2013 – Gezegenin sınırları mı? 2010 senesinde kurulmuştur. Gezegenin kaynaklarını ve eşik değerleri başka bir açıdan ele almıştır. Sınırlı kaynakların insanlığın mal-hizmet ihtiyaçlarını karşılamak üzere “mutabık kalınabilecek” eşik değerini ve bu eşik içinde ilgili kaynakların nasıl paylaşılacağını tartışmaya açmıştır. Kapitalist bir yaklaşımdır, artık “sürdürülebilirlik bir metadır” ve elbette pazarlık edilebilir!
ESRS 2014 – 2022 – Avrupa standardı: Avrupa Birliği gezegenin sınırlarını “biyo-fizik gerçeklik” yerine, IIRC’ nin ekonomik yaklaşımından ayrılarak politik pazarlık konusu olarak ele almıştır. Finansal ve Çevre-Sosyal Önemlilik konularını Çifte Önem (Double Materiality) adıyla yeni bir kavram gibi öne çıkarmıştır ancak bu kavram zaten GRI G3 versiyonunda vardır.
GRI 2020 – Performansa gerek yok… Exposure Draft of the GRI Universal Standards yayınlanmıştır. Standartta, kaynakların iyiyle kötüyü ayırt etmek için kullanılabilecek paylaşımı, eşik değerleri, hedefleri veya kıyaslama noktaları yoktur. GRI hala uygulamada rehberlik etmemektedir. Özetle raporlamanın özünü öldürmüştür (GRI has eviscerated the heart of sustainability reporting).
IIRC 2020 – Gezegenin sınırlarına yaklaşırken… Consultation Draft of the International <IR> Framework yayınlanmıştır. Aslına bakılırsa gezegenin sınırlarına yaklaşmak bir tarafa dokuz sınırın dördü çoktan aşılmıştır! IIRC kaynak sıkıntısına dikkat çekerken firmaları gezegene etkileri konusunda harekete geçmeye zorlamamıştır.
ISSB 2021 – 2023 – Elinde barut izi var! S1-General Sustainability-related disclosure requirements ve S2-Climate-related disclosure requirements dokümanları yayınlandı. IIRC ve SASB birleşerek VRF (Value Reporting Foundation) oluşturmuş ve sonrasında COP26’da IFRS (International Financial Reporting Standards) tarafından desteklenmiştir. Bu dokümanlarda gezegenin sınırlarına dair eşik değerlere yer verilmemiş ve firmaların çevreye etkisi yerine çevrenin firmalara etkisine odaklanılmıştır. Gelinen noktada sürdürülebilirlik ISSB standartlarında aynı anda her yerde bulunan ve görünmez bir kavrama dönüşmüştür (Sustainability is simultaneously ubiquitous and invisible in the ISSB standards).
ESRS 2022-2023 – Umudumuz… Delagate Act yayınlanarak ESRS1 ve ESRS2 zorunlu tutulurken, 5 çevresel – 4 sosyal – 1 Yönetim standardı “gönüllüye” değiştirildi. Gezegenin sınırlarına ilişkin eşik değerlerin konu edildiği standartların tekrar zorunluya çevrilmesi gerekmektedir. Her şeye rağmen GRI standardın yanaşmadığı eşik değerleri benimseyen ESRS, gelecekte gezegene faydalı olabilecek standart olarak umut vericidir.
Sürdürülebilirliğe en çok zarar verenler arasında maalesef sürdürülebilirlik standartlarını oluşturan kurumlar da vardır.
Kaynak: Bill Baue, The Lost Decade: Sustainability Standards Sabotage Sustainability, August 2023
Linkedin profilime ve Linkedin üzerindeki Scai.Tech sayfama bu bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
Bu yazıyı "içindekiler" niyetiyle oluşturdum.
Akademik dergilerde yayınlanan yazılarımı ve youtube üzerinde izlenebilen videolarımı derlemeye gayret ettim.
Akademik yazılar
Video - TV yayınlar
Anahtar kelimeler: çevre yolu, trafik akışı, akıllı sinyalizasyon, simülasyon
Bağlantı: https://doi.org/10.38002/tuad.1274489
Görselleri içeren yayınlanmış yazıya bakabilirsiniz. Sürdürülebilirlik konusundaki
ortak payda Birleşmiş Milletlerin Küresel Kalkınma Amaçları (UNSDG) gibi
görünüyor.
Ancak Gezegenin Sınırları
(Planetary Boundaries) kavramı bugün
giderek bozulan insan-gezegen dengesini daha iyi vurguluyor.
SDG8-İnsana yakışır iş ve
ekonomik büyüme amacını karşılamak için ekonominin büyümesi, büyümek için daha
fazla üretmesi ve tüketmesi gerekiyor. Oysa UNSDG12-Sorumlu üretim ve tüketim
amacında da daha az kaynak kullanımı, dolayısıyla daha az tüketim yani daha az
üretim isteniyor. Geri dönüşümlü malzemeyle doğal kaynak kullanmadan üretim
yapılabilse dahi, kalitenin korunması için entropi kanunu gereği olarak her
seferinde “sıfır” hammadde ilavesi gerekecek, yine emisyon – atık oluşacaktır.
Küresel ölçekte, her ülkede, ekonomik büyüme birinci önceliktir!
1968 yılında Robert F. Kennedy özetle “GDP (Gross Domestic Product, GSYİH-Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) bizi biz yapan değerleri dikkate almıyor” demiştir. GDP ile malzeme kullanım ve enerji tüketimleri paralel seyretmesine rağmen GPI (Genuine Progress Indicator, iyilik hali endikatörü) olumsuz etkilenmektedir.
Gelişmiş ülkelerin lehine önemli bir çarpıklık vardır. Gelişmenin bedeli olan kirlilik-iklim krizi vb sorunlar bugün tüm dünyaya mal edilmektedir. Bir yılda yenilenen kaynakların tüketildiği tarihi gösteren World Overshoot Days her sene daha da geriye gelmektedir. Dahası hiçbir ülkede sosyal ihtiyaçlar karşılanamamaktadır.
Her şeye rağmen ekonomik
büyüme istenmektedir!
Masum bir hedef gibi görünen
%3 büyüme aslında 24 yılda iki katına ve 100 yılda 19 katına büyümek anlamına
gelmektedir. Doğada hiçbir alanda bu ölçekte büyüme söz konusu değildir. Tek
istisnası kanserdir ve kontrolsüz büyüme “ağır tedaviye” rağmen çoğu zaman
ölümle sonuçlanmaktadır.
Dahası bu uğurda güvence John Kerry’ nin ifade ettiği gibi” henüz var olmayan teknolojilerdir”. Gerçekleşen bazı teknolojilerse henüz uygulanabilir-ölçeklenebilir halde değildir. Naomi Klein bu durumu “ekonomik sistemimiz doğayla savaş halindedir” şeklinde özetlemektedir.
Degrowth “aşırı tüketen ülkelerde, planlı-demokratik
şekilde malzeme/ enerji tüketimini azaltarak küresel iyilik ve adaleti sağlamak” tır.
Degrowth için iki aşamalı bir
plan önerilmektedir:
Birinci
aşama: İyilik halinin, ekonomik büyümeden ayrılması
·
Temel
hizmetlerin sağlanması (eğitim, sağlık, toplu taşıma, barınma, gıda,
enerji-su-internet için kotalı erişim)
·
Çalışma
haftasının 3-4 güne düşürülerek mevcut işlerin paylaşılması (istihdam)
·
Yerel
yönetim fonlamasıyla “isteyen herkese çalışma-iş garantisi” sağlanması
· Çalışamayanlara veya çalışmak istemeyenlere asgari temel ücret verilmesi
İkinci
aşama: Malzeme ve enerji tüketiminin azaltılması
·
Fosil
yakıt, biftek, özel jetler, silahlar, tek kullanımlık ürünler, fast fashion,
aşırı büyük konut inşaatları, ticari havayolları, uzun menzilli tedarik zincirleri
gibi çevreye zararı olan endüstrilerin küçültülmesi
·
Planlı
ürün ömrü (bilerek bozulması, güncellenmesi sağlanan ürünler) ve gıda
atıklarının sona erdirilmesi
·
Reklamların
iptal edilmesi
· Sahiplik yerine “kullanım hakkına” geçilmesi